Ben psikoloğa gidersem onu da delirtirim
Geçenlerde sosyal medya üzerinden böyle bir gönderiye rast geldim. Bir çok meslektaşım da paylaştı. Bir hanımefendi; ‘’ben psikoloğa gidersem onu da delirtirim’’ diye bir yazı paylaşmış peşi sıra meslekten olan biri cevap olarak ‘’bizim psikolojimiz çok daha geri bir tarihte bozulduğu için biz bunu meslek haline getirmişiz. Yani yetişemedin, geç kaldın’’ yazmış. Gelin hep birlikte bunun bilimsel dayanaklarını irdeleyelim.

Alice Miller Yetenekli Çocuğun Dramı kitabının birinci bölümünün başlığını “Yetenekli Çocuğun Dramı ve Nasıl Psikoterapist Olduk?” olarak atmıştır. İçeriğinde terapist olarak çalıştığı yirmi yıl boyunca yardıma yönelik meslekler seçen kimselerin belli bir yazgısı olduğuna dair çıkarımlarda bulunmuştur. Duygusal olarak çok güvensiz olan bir anne-baba-ebeveyn tarafından büyütülen çocuğun onu yetiştiren ebeveyni tarafından gelen güvensiz ortamı bilinçsiz olarak hissedip cevaplamaya yönelmesi, yani kendisinden bilinçsizce beklenen işlevi üstlenmek şeklinde bir yetenek geliştirdiğinden bahsetmektedir. Bu örüntüde büyüyen çocuk anne babasının ‘’sevgisini’’ güvenceye almıştır. Anne, baba ile anlayış üzerine ilişki kurmak zorunda olan çocuk uyum sağlama yeteneğini arttırıp bunu ileri derecede geliştirdikten sonra gün sonunda anne babasının sırdaşı, teselli edicisi, öğüt vericisi, desteği olmakla kalmayıp kardeş sorumluluğunu da üstlenir. Ve bu çocuk zamanla başkalarının bilinçsiz olarak gönderdiği sinyaller için özel bir duyum sistemi oluşturur. Böyle bir örüntüde yetişmiş çocuğun, yetişkinlikte psikoterapiyi meslek olarak seçmesine hayret edilmemelidir (Miller,2022,s:17,18).
Psikodinamik psikoterapide terapistin natural bir duruşa sahip olması beklenir. Danışan seans içerisinde duygudan duyguya girer, terapist bu konumda kapsayıcı ve aktarıma girmeden varolma görevindedir. Çocukken duygusu anlaşılmamış, kapsanmamış çocuk ‘’belli duyguları kendinden uzak tutmayı’’ daha küçükken sanat haline getirmişlerdir.
Dolayısıyla duygusu kapsanmamış ve anlaşılmamış çocuk yetişkinlikte terapist koltuğuna oturduğunda karşısında oturan danışanın aktarımına kapılmayacak, profesyonel müdahalede bulunabilecektir. Pek tabi bu tek başına bir gerekçe olmamaktadır. Bizler terapist olarak, kendi terapi süreçlerimizden geçiyor, süpervizyonlarımızı alıyoruz.
Bir diğer taraftan, anne babası tarafından görülmemiş, duygusu kapsanmamış her çocuk terapist olmayacaktır. Birincil ve ikincil aynalanma eksikliğiyle büyüyen, hayatına ego kapasitesini güçlendirecek kimseler girmeyen çocuk yetişkinlikte insanlığa ve kendine zarar verici bir pozisyonda yer alabilmektedir. Bir katil gibi. Belki de tüm çocukluğunda yok sayılmış, görülmemiş, anlaşılmamıştır. Oysa önüne ego kapasitesini güçlendirecek ve agresyonunu başka bir yöne dağıtacak bir yetişkin çıkmış olsa, cerrah, kasap, bedensel güç kullanılan sporlarda başarılı bir birey olabilecektir.
Sonuç olarak, mizah amaçlı veyahut değil, bir gönderi üzerinden yaşanılan diyaloğun gerçekliği üzerine yazdığım yazıda bir ışık yakmak istedim. Terapi odasında kimsenin kimseyi delirtmediğini, terapistin nihai hedefinin “danışana zarar vermemek” olduğunu belirtmek isterim.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.
Referanslar
Miller, A. (2022). Yetenekli Çocuğun Dramı., Çev. Avşar, E., Profil Kitap.